Yer/Leşim
- Cemal Muhsin Bulut
- 21 May 2024
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 Haz 2024
Doğan hoca zamanında "Bu dünyada kendi yerini bulmuş çok az şey var." diyerek itiraz etmişti Cioran'a... ben hep "Bu dünyada hiçbir şey kendi yerini bulmuş değildir." diyen Cioran'a inanmıştım. Kaş'ta yaşamaya başladığım henüz ilk gün dolmamıştı ki Doğan hocayı anladım. "Aramadan bulunmaz." diyordu rahmetli... Haklıydı...
İnsan kendisine neyin iyi geldiğini bilemeyecek kadar şuurunu mu kaybetti yoksa başkalarına ne iyi geliyorsa ona mı yönelmeye başladı? Bu yönelim de bir arayış değil miydi aslında? Yanıla yenile bulacaktı sonunda. Buna benzer bir şey diyordu Oruç Aruoba. Yine de kızıyordu bir kaç sayfa sonra ve diyordu ki; Sendin, sendeki asıl senin anlamını, önemini, değerini göz ardı eden. Korkaklıkla işin kolayına kaçan... İşte şimdi hesabını soruyor o sahici senin senden ve diyor ki "Ne yaptın sen sana?"
Buradayım. Mutluyum. Huzurluyum. Sakinim. Kafam güzel. Bunu yaz aylarında depreşen Carlsberg aşkıma borçluyum. Sonuçta insanlar sadece aşka borçlanmalıdır. Benim bana ne yaptığımı düşünmekten kaçmadan geldim buraya. Ne yaptım ben bana diye sormak cesaretini burada da yaşatacağım.
Okuduğum bir mektup dönüyor kafamda günlerdir. Uzaktan erişimi olan bir etkinlikte Zihni Sungur hocanın, Kemal Sayar hocanın ve Gökhan Çınar'ın sözleri çınlıyor kulaklarımda. "Biz bir alevi var ettik." diyordu mektupta Leydi Chatterly aşık olduğu adama.
Bir daha yaşanmayacak öyle bir aşk. Zihni hoca da söyledi. "Zor olan dünya değil... hayat değil. Bozuk arzular, kötü heveslerle dolu kötü niyetler insan ilişkilerini mahvetti. Kendi öz dünyasını koruyamayan insan, kaçınılmaz olarak dünyayı yaşanmaz hale getirdi." dedi. Ekranda Prof. Dr. Hakan Türkçapar, Prof. Dr. Kemal Sayar, Psk. Pınar Sabancı, Psk. İpek Kerestecioğlu, Psk Gökhan Çınar'ın yüzleri parlıyordu. Hepsi de biz izleyiciler gibi bu sözleri başını sallayarak onaylıyordu.
"Sadakat nedir?" diye sorduklarında "Sadakat, kişinin kendi dünyasında bir başkasına yer açıp orayı o kişi için korumasıdır." derim. "Sadakatsizlik ise kişinin başkasına açtığı o yeri korumakta ısrar etmemesidir." Ama ihanet başka bir şey. İhanet kişinin başkasına açtığı dünyasına başka birini daha sokmasıdır. İhanet en kötüsüdür ama sadakatsizlik de kötülüktür. İnsanların arzuları o kadar çirkinleşti ki kendilerine bu sadakatsizliği ve ihaneti hak görüyorlar. İnsana güvenmeyen dünyaya nasıl güvenebilir?
"Yolun anlamı yolculukta ortaya çıkar." dedi Hakan hoca. "Eğer o yolda elinizi bırakmayacak, o yola başkalarını ortak etmeye niyeti olmayan insanla..." diye ekledi. "Öyle değil mi Mehmet Zihni hocam?" diye sordu. Herkes gülümsedi. "O yolda elinizi bir alçak tutuyorsa yolda varacağınız tek şey alçaklıktır." diye onayladı Zihni hoca.
"Kendince bir amaca alet etmeden ilişkiyi..." diye bir cümleyle bitirdi sözlerini Psikolog Gökhan Çınar kendisine söz sırası geldiğinde. 20 dakika boyunca duygularımıza işledi düşünceleri. Her zamanki gibi kusursuz ve sakin bir ses tonuyla ifade ediyordu sözlerini. "Önem vermekte ve değer katmakta kararlı davranmak, ilişkinin temelidir. Sevgi, saygı ve sadakat kadar önemlidir. Zarar veren her duygu ve düşünceye karşı sevgiyi, saygıyı ve sadakati korumak önem vermenin ve değer katmanın göstergesidir. Sevgisizlik, saygısızlık ve sadakatsizlikten korunmak da vazgeçmenin gereğidir. İlişkide kararlı olmak önemlidir. Bu kararlılığın öyle kendi kendine gelişmesi, hesaplanmadan, amaçlanmadan, içten geldiği gibi yaşanmasının arzu edilmesi... kendince bir amaca alet etmeden ilişkiyi..."
"En büyük erdem sunmak, vermek, desteklemektir." diyormuş Aruoba. Öyle dedi Psikolog Pınar Sabancı... "Eskiden insanlar bunu başkalarından ala ala öğreniyordu. "İnsanımızın sadece almaya odaklı yaşadığı bir dünyada kimse vermeyi ve sunmayı öğrenemez. "
Böyle evrimin de amına koyayım diyorum sarhoş kafayla. Cioran için "Nasıl haksız olabilir ki?" diye düşünüyorum istemeden.
"Hiçbir şeye inanmıyorum… Bir adım geri durduğumuzda, ormanı seyretmek için ağaçları bir kenara ittiğimizde, ağaçların değersizliğiyle karşı karşıya kalırız. Daha fazla geri geldiğimizde, ormanı tamamen önemsiz buluveririz. Aynısı insanlık için de geçerli. Bu yüzden hiçbir şeye inanmıyorum."
Bunları düşünüyorum günlerdir. İnandığım ve savunduğum şeyleri birbirinden değerli insanların düşünceleri içerisinde görmekle kendimi gaza getirip tatmin ediyorum. Önümde uzanan şahane manzara... İçimden "Herkes kendi arzularının peşinden gidiyor. Kendi hayalinin... kendi gerçeğinin... Hepsi olabilir. Kim bilir." diye geçiriyorum.
“Seni aşağılayabilirim, sana her türlü suçlamada bulunabilirim, senden her şeyin hesabını sorabilirim. Ama senin ile yaşadıklarıma yapamam bunların hiçbirini. Ne aşağılama, ne suçlama, ne de hesap sormaya el verir onlar, Yaşadıklarımız, senin ile benim ilişkimizde var olanlar, var ettiklerimiz, seni de beni de aşan şeylerdir.
Onları var ettik. Çok güzeldi. Bizimdi. Şimdi el sürmeye hakkımız yok onlara.”
Oruç Aruoba
Kendi yerimi buldum. Yarım yamalak, kör gözle, herkesten vazgeçip... Sonunda buldum. Yaşıyorum işte. Eksik, tamamlanmamış, bütünlüksüz yaşıyorum. Boşluklarımla yaşıyorum. Ben sadece böyle var oluşum görülsün istiyordum. Çocuk kalbimle vardım. Şimdi de varım. Yalnız değilim. Dostlarım gelip gidiyor. Semo burada. Yine de biliyorum ki eksiğim. Eksik varım. Acelem var. Zamanın içinde zamanı kovalayarak varım. Kalbimle cevap bulamadığım soruların yanıtlarını başkalarından saklıyorum. İnsanla kalbime yanıt bulamadım. Sevdamla kalbime yanıt bulamadım. Aşkla... tutkuyla... bulamadım. Bütün doğru cevaplar gitti beni sevdiğini söyleyen kadınlarla. Bu denli güzel yolun vardığı yere inanamıyorum. Ve bunun için üzgünüm. Biraz da bu üzüntüyle varım.
Herkes gibi bir kere geldim bu dünyaya. Herkes gibi öleceğim bir gün. Arzularım, tutkularım, inandıklarımla varım. Neler yaşamış bu adam, nelere göğüs germiş, hangi yollardan geçmiş de bana gelmiş görmek istemeyen insanların arasından gelerek varım. Nasıl olmuş da, o günlerden bu yana, bana doğru gelmiş sorusuna cevap aramayı istememişliğin kahrıyla... İşte bu yok sayılan benim. Hissedilmeyen. Anlaşılmak için çaba harcamaya dahi gerek duyulmayan... Buradayım. Yerim burası. Yaşamaya çalışan bir leşim.
Yine de en çok beni hisseden, anlayan ve var etmeye çalışan, var ettikçe anlam veren bir mucizeye inanarak varım. En mutlu, en heyecanlı, en arzulu, en güçlü zamanlarımı aşkla inşa etmeye olan inancımla varım... Aşka inanmayı, aşka dair sözler söyleyen derinlikli zihinlerin anlattıklarını haklı çıkarmayı sağlayan hazineden değerli bir yüreği bulacağıma inancımla... Bu kez yaşadıklarım, öldüklerim olacak. Öldüğüm en güzel şey o kadının ruhu, o kadının gözleri, o kadının gülüşü olacak. Bununla ölmenin gururu da beni ben yapacak en güçlü şey olacak.
Ben varım. Ruhumun aydınlık yanlarını da karanlık yanlarını da ezbere biliyorum. Karanlık yanım hiçbir okyanustan derin değil. Aydınlık yanım hiçbir öğlen güneşi kadar parlak değil. Biliyorum, her seni seviyorum diyene inanmamalıyım. Böyle varım. Böyle seviliyorum. Böyle olmamla beni arzulayan insanlar da var. Haksızlık yaptığımı biliyorum ama onlara güvenmiyorum. İnsanlara güvenmiyorum. Bunun için kimseye kızmıyorum. Ama biliyorum ki bu çağın insanının üzerime hiçbir iz bırakmasına izin vermeyeceğim bir süre. Azıcık daha zamana ihtiyacım var. Yeniden insanları anlamayı arzu edeceğim zamana biraz daha var. Kimseyi kandırmak, kimsenin zamanından çalmak istemiyorum. Yakında onlar için var olacağım yine. Şimdilik yokum. Öyle çok yok ettiler ki beni... şimdilik böyleyim. Şimdilik sadece kendimi iyileştiriyorum. Başaracağım. İnanıyorum.
"Kişi kendi yerini bir kez yitirmeyegörsün, artık her yer,
girip çıkabileceği, çıkmak üzere girebileceği bir yer haline gelir.”
“Sen hiç bilemeyeceksin neden kırılgandır kelebekler. Suçlu olmuş olacaksın.
Çok iyi bilirim 'kelebeklerin neden kırılgan' olduklarını. Kozadan çıkmak için kelebek olmayı seçtiklerinden."
Oruç Aruoba
Okuyan gözlerinize sağlık. Teşekkürlerimle...
Fotobiyografi;
Konuşuyoruz ve gülüyoruz bu hayatı. Avni mavni göndermeleriyle...
İçiyoruz bu hayatı her gece.
Yaşamımızda önem ve değer verdiğimiz insanlara kendi yolumu yürümenin ne kadar zor olduğunu anlatamadığım için içiyorum bu hayatı her gece... Öteki türlüsü öfke, öteki türlüsü nefret...
Eski anılara uzaktan bakıyoruz her gün her dakika... Özlüyoruz çokça...
Şu otobüs bana bir dost getirdi. Bir de ileride yaşanacak çok güzel günleri inşa edebileceğimiz hissine kapıldığım birini...
"İnfluenzar" olmak benim de hakkım.

4 saat boyunca kelime kelime etkilendiğim, öğrendiğim, doyduğum bir yayındı. Kendilik bilinci geliştirmek, kendini ve insanı anlamak isteyen herkese, birbirinden değerli bu isimleri her yerde takip etmelerini öneririm.
Comments