top of page

Kendiliğinden Olan Bazı Bir Şeyler

Güncelleme tarihi: 31 Ara 2024

Bir kaç eğlenceli ve heyecanlı günlerden, gecelerden sonra, yine hiç gereği yokken, günün ilk ışıklarını karşıladığım bir sabahtan merhaba. Gün doğumuna şahit olmak size de çok güzel bir şeymiş gibi geliyor mu? Ben uykusuz ve kahırlı gecelerin sonunda bile gün doğumunu izlemeyi hep sihirli bulmuşumdur. Sanki günün ilk ışıkları "Dün oldu ve bitti. Şimdi yeni bir gün var önünde. Doğru seçenekleri seçemeyebilirsin ama yine de en doğrusu için bir fırsatın olacak..." diyor gibi geliyor bana..


Sıcağı iliklerimize kadar hissettiğimiz günler geldi çattı. Bu sabah motora atlayıp market alışverişine giderken yüzüme vuran sıcak esintiye name yaparcasına mırıldandığım şarkılar, sabahları canımın taze ekmek istiyor oluşu, akşamları bahçede, balkonda, terasta son bir bira yuvarlayarak bir şeyler karalama arzusu... Bunların hepsini iyi ve umutlu hissetmeye yoruyorum... İyileşmeye...


Kırıldığınız yerden çiçeklerin filizlendiğini hissettiğinizde siz ne yapıyorsunuz? Ben Paulo Coelho'yu hatırlıyorum bu aralar. "İyi bir yara izi, en iyi nasihatten daha etkilidir." sözü çınlayıp duruyor kulaklarımda. Yaramı ayrı, kabuğumu ayrı sevdiğimi hissediyorum. Yaralayanlardan bağımsız...


Bu ne demek biliyor musunuz dostlar? Kendim denen uçurumun tepesindeyim. Ufka kadar serilmiş manzaraları seyrediyorum. Kimse yok yanımda. Bu yüzden güvenmekle büyük hata ettiğim hain bir elin beni hiç beklemediğim anda itemeyecek olmasının güveniyle duruyorum kıyısında uçurumun. Kendime de düşebilme hakkı tanıyorum. Uçurum benim, manzara benim, burada olma arzusu benim. Ben artık kendime uçurumlarımla ve düşebilme olasılıklarımla sahip çıkıyorum. Ve rüzgar sıcak sıcak vururken yüzüme, beni bu uçurumdan itmiş hainleri elleriyle birlikte tek tek affetmenin hafifliğini hissediyorum.


Çünkü affetmek; hainlik yapanın, kötülük edenin, çirkinlik saçanın yükünü de atmaktır kendi içinden.


Bana "Bütün kötü anıları def ettim zihnimden..." diyen canımın en güzel parçası iyi bilir ki; affetmek, hainliği, haksızlığı, kötülüğü ve çirkinliği yapanı artık gönülde yük etmemek demektir.


"Başkalarına öfke duymak için mi zaman harcamalı, sevmeye değer insanları sevmek için mi?" diye sormuştu Pınar. Haluk demişti ki "Sevmeye değer insan kalmadı artık." Bilge durur mu hiç, yapıştırmıştı cevabı; "Kendini sevmeye zaman ayır o zaman."


Bu sabah Akdeniz ile Ege'nin birleştiği muhteşem denizi sağıma alıp marketten eve doğru dönerken biraz gazladım. Yüzüme çarpan rüzgar sıcacıktı. Bilge'nin sözlerini hatırladım. Özgürlük sıcacıktı. Gülümsemem sıcacıktı. Mutlu hissetmek taptaze, her gün daha fazla ve sıcacıktı.


Bazı iyi ihtimaller... O ihtimallerin gerçekleşmesi için bir takım başka insanların da benimle aynı şeyi yaşamayı arzulaması gerekliliği... şimdilik öyle insanlarla bir arada olmanın heyecanı sıcacıktı... Ama yine de hatırımda tuttuğum "Yaşadığımız bu dünya, başkalarıyla cehennem de olabiliyor cennet de...." gerçekliği soğumamıştı... Soğumamalıydı...


Çünkü malumunuz "Bir yara izi, en iyi nasihatten daha etkilidir."

Zizekyen Mevzular

Bir televizyon programında "İyiliği, fedakarlığı, merhameti ve hatırşinaslığı yitirmiş kaltak sürülerine lanet olsun." diye haykıran Zizek'e selam olsun.


İyiliğin, fedakarlığın, merhametin, sevginin ve hatır(an)ın değerini bilen herkese bin selam olsun. Sevgisine sahip çıkabilen insanlara, iyiyi ve güzeli yaşatmaya çaba harcayan insanlara binlerce, binlerce, binlerce kez selam olsun. Sahip olamadıkları şeyler için sahip olduklarının değerini göremeyen aptallarla cehenneme dönen bu dünyayı cennete çevirmek için önce içimizdeki sevgiyi diriltmemiz gerekme mi sizce de? Öfke ve nefretle yüreğimize yük olan birbirinden çirkin insanların izlerinden ders alıp yüzümüzü cennete dönmenin vakti gelmedi mi?


Bana gına geldi arkadaşlar. Benim vaktim çoktan geldi...

Cennetten Bildiriyorum

Gün batımları çok güzel... Günün ilk ışıklarını karşılamak buralarda çok ama çok güzel.

"Umut." diyorum arkadaşlar... Sıcacık... Ve bazı iyi ihtimaller... Çok güzel...


Cennetten bir köşesindeyim bu dünyanın. Bu dünyanın insana hediye ettiği en güzel yerlerden birinde kendime yeni bir yaşamak inşa ettim. Daha da ediyorum... Hava çok pis sıcak. "Nem var nem." diyor Semo... "Bırak yakıp geçsin be!" dediğim günlerden bildiriyorum bunları size.


Kimsesi olmayan bir şehir değil burası. Çatısı olmayan yuva değil. Gönül isterdi ki sevdayla tutunduğum yürek yuvam olsun ama beceremedim ben bu işleri. Ben de kendi duvarlarımı kendim diktim, çatımı kendim koydum üstüne. Yuva diye kendime sığındım. Bu size çok sağlıklı gelebilir ama o mesele tam olarak öyle değil... bunu daha sonra konuşuruz.


Saat 07:44 ve hava 30 derece... İki saat önce karanlığı kırıldı gecenin. Bronzlaşan parmaklarla yazıyorum ki yeni bir gün doğuyor. Önümde yeni seçenekler olacak. Yanlışı seçme hakkım da var. Her şey bu kadar güzel giderken bazı şeyleri mahvetmek istemiyorum. Ki ne olursa olsun; kendim denen bu uçurumdan düşmekten korkmuyorum. Buna aptal cesareti diyebilirsiniz. Bir hata yapmak üzereydim. Yapmadım. Alkışı hak ettiğimi düşündüğüm için de ellerim acıyana kadar kendimi alkışladım. O hatayı yapa da bilirdim. Bu hakkı pek tanımaz bana benim insanlarım ama benim de bazen hata yapmaya hakkım var... Bundan sonra da yapabilirim.


Gerçi umurumda değil ne düşündüğünüz ya da ne dediğiniz. İçimdeki çocuğu o uçurumdan heveslerini söke söke attıklarında neredeydiniz?


Neyse işte sevgili dostlar "Yapayanlış kalplere emanet ettiğim çocuk yüreğimle öldük gitti." diyorum. Yeniden doğmak hikayesi de anlatmıyorum... Büyümenin, olmanın ve varmanın sancısından bahsediyorum. Yaşamanın sancısından... başkalarının cehenneminden...


Sonuçta mezarlara da çiçek dikilir biliyorsunuz.

Henüz yaşarken şu hayatı, birbirimizin çiçeklerini ezmeyelim diyorum.


Gerçi size ne benim ne dediğimden, ne düşündüğümden değil mi... Çokta umurunuzda sanki... :)

Size ne iyilikten, merhametten, sevgiden, aşktan, dostluktan falandan filandan, carttan, curttan...


Ben müsaadenizle gidem de Semo ile insanlığı kurtaram...


 
 
 

Comments


bottom of page