top of page

Bir Sosyal Felaket Anatomisi 2

Güncelleme tarihi: 8 Eki 2024

Kadına Yönelik Şiddet ve Sosyal Medya Meselesi

Sevgili dostlar, Görsellere bakıp da sadece Fatih'te yaşanan vahşetin, Beyoğlu'nda yaşanan taciz ve istismarın arkasından etkileşim peşinde koşan, ofansif mizah yapan zavallı ucubeler üzerine yazı yazdığımı düşünmeyin lütfen. Eski bir aktif sosyal medya kullanıcısı olarak, sosyal medyayı aktif kullanan insanlara bir takım olumsuz yargılar beslediğimi kesin bir dille ifade etmeliyim. Sosyal medya uygulamalarında aktif olarak yer alan insanların kişilik problemleri yaşayan, duygusal derinliğini yitirmiş, sahte, kendini pazarlamaktan başka bir derdi olmayan, tanımadığı insanların etkileşiminden haz alarak gerçek etkileşim hazzını yaşamadığı için sosyal ve romantik ilişkilerini yüzeysel yaşayan, sadakatsizlik davranışı göstermeye açık, ahlak inşasından yoksun insanlar olarak görüyorum.


Bu şahsi bilgilendirmeyi dürüstlük ilkesiyle yazıyorum. Okurken böyle yargılar içerisinde olduğumu düşünmeniz anlaşılır olacak elbette. Ancak bu yazının tamamını insan bilimleri çerçevesinde akademik araştırma sonuçlarının içinden ve tamamen tarafsız bir gözle buraya aktardığımı bilmenizi isterim.


Aynı zamanda bu yazı bir önceki yayınım olan "Bir Sosyal Felaket Anatomisi 1" adlı yayının devamı niteliğindedir. Ülkemizde yaşanan toplumsal çöküşün neden, sonuç ve değişkenlik ilişkisini anlatabilmek amacıyla Sosyal Felaket Anatomisi adını verdiğim yayınların bu yazısında yine Kadına Karşı Erkek Şiddet unsurunu Sosyal Medya davranışları çerçevesinden kaleme alıp sizinle paylaşıyorum.


Konumuza dönecek olursak;


Sosyal medya uygulamaları, toplumsal olayların anlık tepkilerle en hızlı yayıldığı ve tartışıldığı platformlardır. Ancak, bu dijital arenada bazı kullanıcıların bilinçsizce sergilediği olumsuz davranışlar, kadına yönelik şiddetin toplumsal algısını adeta çürütüyor. Ardı ardına kadın cinayetleri gerçekleşirken, sosyal medya kullanıcılarının tepkileri bir kez daha paylaşımlar halinde başlıkları doldurdu ve uzay boşluğunda kayboldu.


Üzülerek belirtiyorum ki, görsellerde görüldüğü üzere; yine cinayet faillerini savunan, mağdurları suçlayan, "Neden böyle giyindi?" veya "O saatten sonra dışarıda ne işi vardı?" minvalinde paylaşımlar yapan zihniyetler, bu tehlikeli kültürü beslemeye devam etti.


Dijital geri bildirimin toplumsal etkisinden bihaber, milyonlarca cahil kullanıcı var. Bu yazıyı okuyanlar arasında Psikoloji, Psikiyatri, Felsefe gibi alanlarda akademi eğimi almış dostlarım var ve kusuruma bakmayın ki yine aranızda aldığı eğitimlere rağmen Dijital Geri Bildirim olgusunun adını duyan olduğunu dahi zannetmiyorum.


Dijital geri bildirimin en çok görülen toplumsal çıktısı nedir biliyor musunuz? "Suçun Normalleşme Algısı."


Psikoloji bilimi ve Sosyoloji bilimi, dijital ortamlardaki anonimliğin, insanların daha saldırgan ve empati yoksunu davranışlar sergilemesine yol açtığını kanıtlayalı 10 seneyi geçti. Yani, internet ortamında kimliğini gizleyebilen bireyler, yüz yüze söylemekten çekinecekleri kelimeleri rahatça sarf edebiliyorlar.


Ve bunun uzun dönemde ortaya çıkardığı sonuçlar tam bir felaket! Kadına yönelik şiddet olaylarında, bazı sosyal medya kullanıcıları, failin geçmişine veya mağdurun yaşam tarzına odaklanan yorumlar yaparak yaşanan şiddet olaylarının normal olarak algılanmasına, basitleşmesine, şiddet olaylarına karşı duyarsızlaşmaya ve şiddeti meşrulaştırmaya neden oluyor. İşin en kötü ve daha da korkunç tarafı da ne biliyor musunuz? Evet, böyle düşünüyorlar ve senin benim etrafımızda yaşıyor bu insanlar!


İşte bu durum, toplumsal şiddeti görünmez kılmakla kalmıyor, aynı zamanda suçu normalleştirme ve sosyal mecralarda bir arada olan insanları suça karşı duyarsızlaştırma tehlikesi yaratıyor. Şiddeti küçümseyen, mağduru suçlayan söylemlerin, şiddetin sürmesine zemin hazırladığı ortada değil mi?


Kısacası, toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki yetersizlik, dijital dünyada daha da belirgin hale geliyor.


Bir başka önemli soru var ki o da şu; 'Dijital Aktivizm' Ne Kadar Etkili?


Sosyal medya, bireylere kısa süreli ve yüzeysel tepkiler verme fırsatı sunuyor. Olaylar patlak verdiğinde, kullanıcılar hemen "paylaş", "beğen" veya "yorum yap" butonlarına basarak, giderek duyarsızlaşmayı cilalamış oluyorlar. Çünkü sanalda çığ gibi büyüyen tepkinin reelde karşılığı yok. Çünkü bu tepkiler içeriği tüketmekten öteye de geçmiyor. Tembel aktivizm (Slacktivism) olarak bilinen bu durum, sosyal medya kullanıcılarının toplumsal olaylara duyarsız kalmalarına rağmen, kendilerini bir tür "aktivist" gibi görmelerine yol açıyor. Hatta bazı kullanıcılar kopyala yapıştır içerikler paylaşarak, yani kendi fikrini, düşünce ve duygusunu dile getirme zahmetine bile katlanmadan etkileşim balonundan içeri dalabiliyor.


Kadına yönelik şiddet gibi kritik bir meselede, bu tür yüzeysel tepkiler, toplumda hiçbir değişim yaratmaya yetmiyor. Olayları sadece dijital bir "gündem maddesi" olarak gören bu tutum, şiddet olaylarının uzun vadeli etkilerini hiçe sayıyor. Bilimsel araştırmalar, empati eksikliğinin şiddet olaylarına karşı duyarsızlaşmayı artırdığını ve şiddetle mücadelede toplumsal harekete geçmenin önünde bir engel oluşturduğunu ortaya koyuyor.


Bunun için binlerce kullanıcı üzerinde araştırma yapmaya gerek yok.

Tarih ve gerçekler ortada. Matematiğine güvenen, bir tek makale okumaya gerek duymadan buyursun, kendi analizini yapsın.


Twitter 2006 yılında kuruldu. 2009 Yılında Münevver Karabulut cinayeti işlendi.


Bu korkunç katliam, twitterda ülkemiz adına kadına karşı erkek şiddetinin belki de ilk büyük toplumsal tepkisini doğurdu.


O gece, 2 saat boyunca, #KadınaKarşıŞiddeteHayır başlığı ile #MünevvverKarabulut başlığı yer değişerek dünya gündeminde ilk iki sırada yer buldu.


O yıl, yani 2009 yılı boyunca 109 kadın, erkek şiddetinin kurbanı oldu.

2019 yılı boyunca, yani Münevver Cinayetinden tam 10 yıl sonra; 474 kadın erkek şiddetinin kurbanı olacaktı.


2008-2019 yılları arasında her kadın cinayetinde "Kadına Karşı Şiddete Hayır" diyerek etiketlerin altında bağırdık hepimiz. Sorarım size dostlar, ne oldu o iş? Neyi başardık? Biz etiketlerin altına öfkemizi kusarken şiddetin evrildiği şu hale engel olabildik mi? Yoksa toplum olarak pasifize mi olduk? Ne hale geldi bu şiddet, katliam, istismar ve taciz vakaları?


Bir de başımızda mağduru suçlamak gibi (Victim Blaming) korkunç bir zihniyet ürünü pislik paylaşımlar var. Kadına yönelik şiddet olaylarında, sosyal medya kullanıcılarının belki de en tehlikeli davranışlarından biri de "mağduru suçlama" eğilimidir.


Çünkü bu tür yorumlar, mağdurun yaşadığı şiddetten sorumlu olduğu algısını yaratarak failin suçunu hafifletiyor. Yetmiyor, bozuk davranışlar sergileme ve suç işleme eğilimindeki erkek bireylerin de şiddet eğilimini kendilerince haklı kılmalarına neden oluyor.


Bu geri zekalı insanlara daha basit bir dille nasıl anlatacağız bilmiyorum ama; Kadın kurbanlara yönelik şiddet olaylarından sonra sosyal medyada paylaşılan gönderilerdeki "Neden böyle giyindi?" ya da "Neden o saatte dışarıdaydı?" gibi ifadeler, toplumda kadına biçilen cinsiyet rollerini besleyerek, şiddetin kökenindeki ataerkil yapıyı güçlendirip, tetiklemekten başka hiçbir işe yaramıyor.


Psikolojik ve Sosyolojik araştırmalar, bu tür yaklaşımların, şiddetin yaygınlaşmasına ve toplumsal duyarlılığın azalmasına neden olduğunu gösteriyor. Mağduru suçlayan söylemler, failin sorumluluğunu, suçunu, haksız ve adil olmayan davranışını görünmez kılarak şiddeti ve kötülüğü devamlı kılıyor. Bu tür dijital yorumların, mağdurların hak arama süreçlerini zorlaştırdığı yetmiyormuş gibi, diğer kadınlar üzerinde de travmatik etkiler, korku ve baskı yaratıyor.


Bir de yıllardır insanlara anlatmakta zorlandığım sosyal medyanın olumsuz bir etkisi var ki o da; Toplumsal Yıkımın Yansımaları...


Konuyu sadece Kadına Yönelik Erkek Şiddeti minvalinde ele almam daha uygun olacağı için genel anlamda bu yansımalara Dijital Kıyamet Serisi podcast yayınlarımda ele alacağımı belirtmek isterim.


Sosyal medyanın neden olduğu toplumsal yıkımın yansımaları arasında Kadına Yönelik Şiddet konusundaki dijital tehlikeyi dikkate değer buluyorum. Araştırma yaparken özellikle yabancı kaynaklarda "social decay" (toplumsal çürüme), "systemic failure" (sistemsel başarısızlık), "societal breakdown" (toplumsal çöküş) gibi terimlerle, aynı anlama yakın düşen tabirler olarak kullanılmış çok fazla sosyal medya davranış araştırması gördüm. Siz de araştırın isterim.

Meselenin Velhasılına Doğru

Arkadaşlar ülkemizde kadına yönelik erkek şiddetinde son 10-15 yılda büyük bir artış var. Gün gibi aşikar bir durum bu ve bunu inkar edemeyiz. Bu artış, yalnızca fiziksel şiddetle sınırlı kalmıyor; dijital şiddet ve siber zorbalık da bu gidişatta önemli bir yer kaplıyor.


Sosyal medya platformları, kadınların kişisel alanlarına saldırıların kolayca yapıldığı, cinsiyetçi söylemlerin hızla yayıldığı bir alan haline geliyor. Birçok kadın, sosyal medyada yaşanan dijital şiddet nedeniyle platformlardan uzaklaşmayı ya da daha temkinli bir dijital varlık sürdürmeyi tercih ediyor.


Bilimsel araştırmalar, sosyal medyada kadına yönelik dijital şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştirdiğini ve kadınların kamusal alanda daha az görünür hale gelmesine neden olduğunu gösteriyor. Bu arada bu durum dünyanın bir çok ülkesinde de böyle. Ama şimdilik konumuz dünyanın geri kalanı değil.


Yani sosyal medya, kolayca kadınları hedef alan cinsiyetçi ve saldırgan yorumlara sahne olabilen bir yer. Redpill, Blackpill vb. toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine büyük bir darbe vuran ve maalesef ki sosyal medyadan tüm dünyaya yayılarak, bizim gibi geri kalmış ülkelerde ciddi akımlar yaratan oluşumlar desteklenir hale geliyor.

Görsele konu tweetlerdeki kadın düşmanı, hayatsız sosyal medya zararlısının cümlelerinden fışkıran kompleksi okuyabiliyor musunuz?

Şimdi İtiraf Zamanı;

Ben de sosyal ilişkilerim ve romantik ilişkilerimin bazılarından edindiğim tecrübelerle kadınlarla ilişkilenme konusunda güvensiz ve öfkeli bir erkek bireyim. Meşhur tepkisel söylemlerimden birisidir ki "Ben kadınlarından ayrı erkeklerinden ayrı nefret ediyorum." derim. Bu genellemenin doğru bir genelleme olmadığını bilmekle birlikte, tamamen öz yaşantımdaki şahsi deneyimlerimle alakalı olduğunu da kabul ediyorum. Sadece haksızlığa uğradığım deneyimlerimin sonucunda beliren hislerin sonucu olarak sosyal çevremde insanlara ifade ettiğim, gösterdiğim bir tavır bu. Altında yatan bir takım kompleksler olduğu aşikar...


Ancak tabii ki ben şiddetin hiçbir türlüsünü desteklemiyorum. Desteklemeyeceğim. Kadınlar ve erkekler olarak bazı ilişkilerimizde partnerlerimiz ve arkadaşlarımız tarafından ihanete uğrarız, kandırılırız, değerlerimiz çiğnenir, değersizlik hislerine gömülürüz, aşağılanırız. Hepsini de hayatımdaki insanların kalplerindeki kötülüğe maruz kalarak yaşadım... vallahi ne yalan söyleyeyim, bu şahsen benim sorunum. Bu insanları eş, dost, sevgili diye hayatıma soktuysam, bedelini de sadece ben ödeyeceğim. O insanlara bile saldırmadan yapacağım bunu. Çünkü kimse kafama silah dayamadı o insanlarla dost, arkadaş ya da aşk ilişkisi kurduğum için.


Elbette ki hiçbir insanın şiddet mağduru olmasını kabul etmiyorum. Başımıza gelen bu tür olumsuzluklar, haksızlıklar ve aşağılanmalar karşısında ne kadar öfkelenirsek öfkelenelim, ne kadar üzülürsek üzülelim o kadınların ve o erkeklerin hayatından çıkıp gitmeyi, onurlu ve erdemli bir davranış olarak görüyorum.


Sonuç olarak dostlar, sosyal medya platformları, kullanıcıların davranışlarıyla şekillenen devasa bir toplumsal ayna gibidir. Ancak bu aynada görünenlerden sadece biri olan şiddet, sorumsuz, empati yoksunu ve anlık tepkilerle daha da çarpık hale gelmiş durumda.


Kadına yönelik şiddet gibi toplumsal sorunlarda, sosyal medya kullanıcılarının rolü büyük önem taşımalı. Bundan 10-15 sene önce bilinçli ve sorumlu bir dijital vatandaşlık anlayışıyla, şiddeti küçümseyen ya da meşrulaştıran her türlü söyleme karşı durmak, bunu dijital dünyada olduğu haliyle gerçek dünyada da tepkiselliğe yansıtmak, toplumsal iyileşmeye yönelik dönüşümün ilk adımı olabilirdi.... Kadına yönelik şiddetin sona ermesi için yalnızca dijital alanlarda değil, sadece anlık olaylarla ve gündem olduğunda değil sokakta verilen mücadelenin de güçlenmesi gerekliydi...

Olmadı...

Kusuyorum Çekilin

Biraz da sosyal medya öfkemi saçayım hazır uyuyamıyorken...


Sosyal medyada, ekranların arkasında olmak kolaycılığı her şeyi mahvettiği gibi kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi de mahvetti...


Sosyal medya bir vitrin (bana sorarsanız herkesin kendisini sattığı bir vitrin ama konu bu değil); Sosyal medya bir vitrin ama bu vitrinde yalnızca güzellik ya da eğlence değil, acı ve adaletsizlik de sergileniyor. Bir kadının çığlığı, 'beğen' düğmeleri ile "yeniden blogla" düğmeleri arasında kaybolmamalı... Kaç kadın oldu, sayısını bilmiyoruz. Çünkü internette onu da tutan bir platform var.


Şiddet bir tercih değil, bir suç iken... duyarsızlaşmak ve susmak da bu suça ortak olmaktır. 2009 yılında Münevver Karabulut ile yükselen çığlığımız kayboldu gitti. Her gün bir ya da birkaç tane cani, sapıkça, psikopatça bir vahşete imza atıyor. Bu vahşetin yankılandığı ortamlarda kadınların hikayeleri, kurban değil, mağdur değil, mücadeleyi daha da güçlendirecek birer kahraman olarak yazılmalıydı. Onların acılar çekerek verdiği son nefes, bir çığlık olarak bizim boğazımızda yankılanmalıydı. Sadece klavyede değil...


Elbette parlak ekranlarda da çığlıkları olmalıyız, tıpkı 2009 yılında olduğu gibi bütün dünya görsün diye öfkemizi ve tepkimizi... Oysa sabaha karşı saatlerde olmamıza rağmen eminim şu dakikada bile birileri kurbanlarla dalga geçen, vaka ile dalga geçen ya da kurbanları suçlayan gönderiler paylaşıyor, suçu meşrulaştırıyor hatta ve hatta suçluyu kahramanlaştırıyor olabilir... Bunu bilmek beni pasifize etmeyecek. Böyle insanlar sosyal medyada var diye norm kabul etmeyeceğim. Sizin aranızda da "Böyle insanlar her yerde var." gibi bir düşünceyle bu sapık, vahşi ve çirkin kötülükleri normalleştiren beyinsizler var (Bu son cümle birine laf sokmak içindi. Ama üzerine alınan varsa eğer sorun değil alınabilirsiniz.).


Sosyal medya, sadece tıklamayla geçici haz merkezi değil; aslında kuruluş ilkeleri gereği duygu ve düşüncelerin yansıtıldığı bir sorumluluk alanıdır (sorsan...). Duyguları gerçeği yansıtmayan, mış gibi yapmakla yaşamını sürdüren, kendinden habersiz ucuz insanlar elbette bunu bilmez. Hatta onlar için erkek şiddetiyle aramızdan ayrılan kurbanlar ve vahşet olayları hakkında dijital dünyada gösterilen her etkileşim, her yorum, her tepki, ölen kadınların mezarına çiçek dikmek gibidir (sorsan). Bok yesin embesiller. Çünkü öyle değil. Yok olup gidecek her tepki, hele ki iki klavye tıklayıp, gönderileri yeniden bloglayıp paylaştın diye duyarlı biri görünmek çabası, o mağdurların ve kurbanların ruhlarında açılacak yaradan başka hiçbir şey değil.


İster gerçek dünyada ister dijital dünyada "Şiddete hayır, empatiye evet." demeniz dileklerimle...


Fatih'te vahşete kurban giden gencecik kızların benim evladım olabileceği düşüncesi beni mahvediyor. Beyoğlu'nda iki tane sapığın sıkıştırıp taciz ettiği, hatta sokak ortasında istismar ettiği kadının sevgilim olabileceği fikri beni delirtiyor. Sizi de mahvetse ve delirtse iyi olur aslında ama yine de siz bilirsiniz. Çoğunuzun kendisini bu toplumun bir parçası olarak göremeyen aidiyetsiz, bağ kuramayan ruh hastası birer manyak olduğunuzu biliyorum. Bu durumun sizi haklı kılmadığını, hatta toplumsal yıkımın sorumlularından biri kıldığını ve bunu inkar edeceğinizi de... Tıpkı ruh hastası katillerin yaptığı gibi... Kendinizi haklı çıkaracak argümanlarınız olduğunu da biliyorum... İnanın bana tıpkı sizin gibi o ruh hastası sapık katillerin de argümanları sizinkiyle aynı...


Nasılsa iki gün sonra bu toplumun yaşadıklarının bir parçası olduğunu kabul etmeyen tüm geri zekalı aptallar gibi hiçbir şey olmamışçasına yaşantınızı başkalarının gözünün önüne serip, kendinizi ilgi ve beğeni hazzı kovalayarak sattığınız mecralarda, atacağınız eğlenceli, komik zannettiğiniz ama aslında bomboş, hatta ne dünyaya ne de takipçilerinize hiçbir katkısı olmayan tweet ve instagram gönderilerine boğacaksınız hesaplarınızı. Gerçek yaşamda değer görmeye layık olmayan neyiniz varsa oraya sizi muhtaç eden ve sadece sizin gibi leşlerin etkileşimleriyle parlattığınız egolarınıza başarılar dilerim.


Ne düşürürseniz o kâr çünkü bazılarınız için biliyorum.


Okuyan herkese teşekkürler.

Comentários


bottom of page