top of page

Oyun

Güncelleme tarihi: 31 Ara 2024

Edit: Bu yazı, bir dostun aşk acısından referansla kaleme alınmıştır. Kendimden öykünmesem de yaşam deneyimlerimin sirayet ettiği cümlelerde kimseye sitem etmek amacı gütmediğimi bilmenizi isterim. Genellemelerimde hiçbir aşk hikayeme vurgu yapmadan cümleler dizdiğimin altını önemle çizmek isterim. Bu yazı kendinizden bir parça bulabilmeniz ve o parçanızla kendinizi seçmeniz ümidiyle kaleme alınmıştır.

Bilginize, Teşekkürlerimle...

 

"Nereyi seversen, orası senin dünyandır." Oscar Wilde


Başka dünyalardan itile kakıla kaldığın dünyayı sevmek pek kolay değil. Ama şu an yaşadığım bu dünyanın güzelliğini anlatacak kelimem yok. Kaldı ki bu cümlenin bir sahil kasabasıyla alakası da yok.


Oscar Wilde aşka dair bir betimleme yaparak söylemiş bu sözü. Tam olarak aşka inancım da budur benim. Kimi seversem, dünyam O'dur derim. Ve ben her birinin kendinden güzelleştirdiği çok güzel dünyalardan geçtim. Yaşamayı beceremediğim dünyalar da oldu, beni dünyalarında yaşatmadıkları da... ama bazı dünyalar ölmeye de değerdir, yaşamaya da sevgili dostlar. Sonsuz kılabildiğinize denk gelin dilerim...


Evet artık bu kasaba benim dünyam. Ve bu kasabada birbirinden güzel dünyalar tanımaya başladım. Bir tane Meltem öğretmen var, kendinden güzelleştirdiği dünyasına dost belledi beni. Tuncay ağabeyli, Meltem öğretmenli her kahve sohbetimiz beni bu dostluğun içine çekiyor. Dün Tuncay abinin mekanında kahvelerimizi yudumlarken Meltem öğretmen dedi ki "Gülü dalından koparmadan koklamak varken, dikenlerini saymakla meşgul insanlarla dolu bir dünyada yalnızlığı güvenli buluyorum." Hem gülü dalından koparacaksın, hem de dikenlerini sayacaksın... öyle ya... böyle bir bencillik boyutunda tabii ki yalnızlık en güvenli yerdir diye düşünüyorum içimden. Ve kendiyle barışık insanların yalnızlığa dair kuracağı en güzel cümleyi bir edebiyat öğretmeninden duymak beni hiç şaşırtmıyor.

Yeni Dünyadan Taze Aforizmalar

Hadi gelin birlikte biraz aforizma kasalım sevgili okur.


Hayat bir paradoks. Kendimden biliyorum. Kendini bulmak için kendini kaybetmeye ihtiyacın vardır. Kendi dünyanı bulmak için başkalarının dünyasında yaşaman ve ölmen gerekir. Yanlış adımlar attığında kibir dağlarını aşarak ne çok şey kaybettiğini fark edebilirsen, çok az şey kaybetmiş olursun. En azından bir daha çok şey kaybetmemeyi öğrenmek için bile çok şey kaybetmen gerektiği hayatımızın koskoca gerçeklerinden sadece birisidir.


Ben de senin gibi var olması gereken şeylerden biriydim bu çağda. Özümde var olan şeyden fazlası olmak zorunda değildim ama bunu denedim. Bunu istedim. Bunu hak eden insanlar da oldu, hak etmeyen insanlar da...


Sen de özünde var olandan fazlası olmak zorunda değilsin sevgili okur. Şimdi hal böyleyken; iyiliktir zannedip, karşılıklı olarak değerli hissettirir zannedip, daha da önemlisi içimizden-özümüzden böyle geldiğinden karşımızdaki insanlarda yerimiz olur zannedip, herkes için bir şey olmaya çalışarak onların dünyasında tükenip yok olmaktan evla değil midir yalnızlık?


Hayat yeterince zor değilmiş gibi, kalbimde yer etmiş insanların ruhsal gücümü her defasında nasıl sınadığını hatırlıyorum. Bunu yapmaya hakkı olan insanlarım vardı. Kurduğumuz yakınlıktan ve duygularımızı paylaşmaktan duyduğum haz onlara bu hakkı veriyordu. Bazı insanlara verdiğiniz değer için pişman olmayın. Bu çoğu zaman insanı üzse bile yine de sevebilme kabiliyetidir. Buna ket vurmanızı tavsiye eden insan bilimci popüler psikoloji orospularına kanmayın. Yanılmak kadar öğretici hiçbir şey yok bu dünyada. Kimse bizim onlara verdiğimiz değerin aynısını bize vermek zorunda değil. Bu bencilce arzuyu da bir kenara bırakın. İçinizden geldiğince o değeri vereceksiniz zaten. Kendinizi de kandırmayın. (Kendine yatırım tavsiyesidir.)


O insanlara o değeri verdiğim için asla pişman değilim. Duygusal çabayla sıradanlığın üstüne çıkmaya çabalamak, beni kendimden çok uzağa götürmüş olsa da, kendime gelişte çok acı çekmiş olsam da pişman değilim. Her insanı, insan zannetmenin zaafıydı bu. Ve zannetmek de benim suçumdu. Çünkü yalanın, dolanın, sahtekarlığın, mış gibi davranmanın, mış gibi görünmenin hayatlarına yuva yaptığı insanların sayısının ne çok olduğunu unutmamalıydım. Unutmamalısınız. Unutmamalıyız bunu, başka çaremiz yok.


Evet hırsızın da suçu var. Var da sevgili okur, sorarım size; sırtıma hançer saplayan ellere aşık olan, tutkun olan benim. Katiline aşık bir adam varsa ortada, katil ne kadar suçlu olabilir? Hele ki bir gün gerçekten insanca yaşama gayretindeki insanlarla bir dünya kuracak ve tıpkı nefes alıp vermek kadar kolay bir şekilde görülecek, anlaşılacak, bu halimle kabul edileceğine inanan bir insan olarak varsam bu hayatta... Katilin elindeki hançere sitem etmek, Meltem öğretmenin bahsettiği gül ve diken paradoksunda beni de kötü insan yapmaz mı?


Umursanamayanlardan mısınız?

Umurunda olduğunuz insanlar vardır. Umurunda olmadığınız insanlar da vardır. Kimiyle zamanında birbirinizi umursamanın izlerini taşırsınız. Kiminin de sizi aslında hiç umursamadığının gerçeği ile acı dolu izler taşırsınız. Aslında sadece zannetmişizdir... ve bu bizim sorunumuzdur. Belki umursandığımızı, belki de umursanmadığımızı zannederek en büyük yanılan yine biz olmuşuzdur. Her durumda bununla yüzleşmek zorunda kalırız. Ve hayatın gerçeklerinden ziyade insanlarla ilişkilenmenin gerçeklerinden birisidir ki; kimse bizim umursadığımız kadar bizi umursamak zorunda değildir. Zaten böyle olsa, bu dünyada dert, tasa, gam, keder mi kalır savaşlar dışında?


Ama ne demiştim az önce; Ölmeye ve yaşamaya değer dünyalar demiştim...

İşte o değer ki insanın içinden gelir. Kalbin meziyetidir bir insana değer vermek. Ve inanın bana; insanın özünde olan bu hislenme yetisini büyük cümlelerle, süslü cümlelerle, duygudan yoksun fikirlerle sıçılan cümlelerle insanın özünden alamazsınız.


Kimin neyi ne kadar umursadığı, ne kadar umursamadığı artık umurumda olmasa da buradan Batman'a ve zamanında yanımda olan, varlığıyla, dostluğuyla, sevgisiyle, hissettirdiği güzelim duygularla beni onurlandıran yüreğe selam olsun diyorum. Benim şu haberle nefessiz kalmış olmam, yüreğimin var oluşunun bir göstergesi. Yüreğimin zamanında ne için attığının hatırlatıcısı. Bu yüreğimin vakti zamanında var oluşunu, işte oradaki yüreğe borçluyum. O dünyadan itilmiş, silinmiş, yok olmuş da olsam, yaşananların bendeki yeri, yaşanacak ve ölünecek her şeye değerdi diyebiliyorum bugün. Bunu hissettiren, bunu yaşatan, bunu yazdıran kalp değerini yitirmez asla benim için. Ne yaşanırsa yaşansın, sonu nasıl biterse bitsin. Sonunda her şeye razı olabilmektir bir insanı sevmek. Razı olunanlar arasında acılar çok olsa da... Cesaret bu değil midir?

Şişe Çevirmece

Rabişim demişti ki bir keresinde "Benim de gurbetim kanmakmış."


Kederini yük bilmeden, bu cümlenin dibine bağdaş kurduğum günden beri, insanın en sevdiği insana dahi yapabileceği kötülüğün sınırı olmayacağını biliyorum.


Sizin de yandığınız ateşe aşkla baktığınız olmuştur. Olmadıysa eğer gerçekten üzülürüm sizin için. Umarım henüz yolun başında yaşarken okuyorsunuzdur bu yazıyı sevgili okur. Henüz yolun başındasınızdır da henüz düşmemişsinizdir bu ateşe. Rabiş'e "Kanmakta güzeldir." derken yanmakta güzeldir demek istemiştim aslında. İşte ancak o ateşe düştüğünüzde beni anlayacaksınız siz de...


Bazen bizi yok edecek, bizi kül edecek şeyler oluyor bu hayatta. Bunları da çok sevdiğimiz, çok inandığımız, çok güvendiğimiz insanlar yapıyor. Bazen bile isteye yapıyorlar, bazen nasıl bir enkaza neden olduklarını hiç bilmeden... Bilmezden, görmezden bile gelebiliyorlar üstelik. Birileri çıkar der ki size "Seni kül eden o ateşe kendini atan sensin. O ateşin seni küle çevirmesine izin verme." derler. Yanmayı ve küle dönmeyi göze almak cesaretini doğuran aşktan haberleri yoktur ki sözde bu yaşamın şifrelerini çözdüğünü zanneden hayatsızların.


Hatta kimisi vardır, şu dünyada tek vajina kendilerinde var zannederler, tek penis kendilerinin penisi zannederler. Kimisi vardır bu dünyada kalbi olan tek insan kendisiymiş gibi zannederler. Ve bu zan ile davranırlar hayatlarındaki herkese. Böyle göründükleri yeteri kadar sefillik değilmiş gibi, bir de böyle davranma ucuzluğu sergilerler.


Sokaktaki kediden, köpekten, su aygırından (sokakta su aygırları olmaması bu gerçeği değiştirmez...) farkı olmayan bu hayvanımsı insanların "zannettiklerinden" vurulmuşluklarına şahit olursunuz bir gün mutlaka. Onları bir gün kendi gerçekleriyle karşılaştıkları bir zaman diliminde görürsünüz. Çünkü hayat insanı zannettiklerinden vurmakla meşhurdur. Ne kadar yıkıldıklarını, kendi ateşlerine su dökerken gördüğünüzde anlarsınız. Bunu izlemek bile üzücüyken, kendi evlerini kendilerinin başına yıktıklarında o enkazında altında kalmanıza da neden olurlar. Yalnızlık gerçekten de en güvenli şeydir işte bu yüzden sevgili okur. Biri evini yıkarken, onların yıktıkları duvarların altında kalmaktan korur insanı yalnızlık.


Nereyi seversen orası dünyandır. O dünyayı yakmayın, yıkmayın işte arkadaş. O dünyayı yakanlara razı gelip gelmemek senin sorunundur, ki mesele bu değil. O dünyayı yakacak ateşe hayran olduğunda, ya dünyanı seçeceksin ya da dünyan ile birlikte yanmayı... İkisi de cesaret ister ve insan olmanın yegane gerçeğidir bu.


Gerçek mi cesaret mi? İzninizle ben artık gerçeği alayım.

My Fuck'n Life

Bana beni yaşatacak bir dünya seçtim ben. Cesur olmama hakkımın olduğu bir dünya, korkularımı kolayca gösterebildiğim bir dünya, güçlü görünmek zorunda olmadığım bir dünya kurdum kendime. Hatalar yapma hakkımın olduğu ve bu hatayı yaptığım için sırtıma hançerlerin saplanmadığı bir dünya... Evet bir gün gelecek ve ben yine başka dünyaya tutuşarak belki de içinde beni de yakacak olan o alevlere hayran olacağım.


Tutkulu da bir adamım Allah'a şükür (Sen de bana "hayır tutkulu değil aptalsın." diyebilirsin). Yanarken de aşkla yanacağım. Salaklığın sınırı olmaz bazen bilirsin sevgili okur, yapacak bir şey yok. Ve ben yine güçlü görünmek zorunda olmadığım dünyamda çok güçlü olmak zorunda olacağım. Psk. Gökhan Çınar diyor ya "Sana uyumlanma çabamı görmediğin için vazgeçtim senden." diye, tam da o nedenle vazgeçilmemek için aptalca çabalamak zorunda kalacağım. Boyumdan büyük ve cesur adımlar atmak zorunda olacağım günlere tutuşacağım elbet yine bir gün.


Ve bir çoğunuz, sanki hiç boşa kürek çektiğiniz sularda boğulmamışçasına karşıma dikilip, beni yerden yere vuracaksınız aşık olduğum için. Belki de sonunda haklı çıkacaksınız bilmiyorum. Siz de bilemezsiniz. Hep birlikte göreceğiz.


Sonunda savaşan sadece benmişim gibi zannettiğim aşklardan boyumun ölçüsünü almamışçasına yeniden yanılacağım belki de bilmiyorum. Yine kendimi bir bok zannedip delirircesine mutlu olacağım bir sevdaya kapılacak, aslında yanılgı koleksiyonuma bir yenisini daha eklemiş olacağım, belli mi olur? Birine öyle bir tutulacağım ki düştüğü an kaldıramazsam dahi onunla düşmeye razı olacağım. Belki de o kalkar kalkmaz yürüyüp gidecek ardına bile bakmadan... ki bunu da yaşamışlıktan hiç ders almayacağım ben, siz bana bakmayın. Gerçi siz beni ancak ve ancak gerçekten aşık olduğunuzda anlayacaksınız.


Ama şunu da canı gönülden söylüyorum ki sevgili okur; İnşallah sizin ders alma anlayışınız, bir başka insana sevgi vermemek, bir başkasına fedakarlık yapmamak üzerine kurulu ucuz, sikindirik ve aslında hiçte ders alamayışınızın bir göstergesi olan bu aptal, bu zihinsizlik, bu duygusuzluk ürünü kötülük değildir. Bütün kapıların yüzünüze kapandığı, bütün duvarların önünüze dikildiği bir dünyada o kapıları kapayan, o duvarları diken siz olursunuz böylece?


Ben hiçbir zaman o insan olmadım. O insan olmadığım için pişman da olmadım. Bunu da övünülecek bir şeymiş gibi yazmıyorum buraya. Ama biliyorum ki eğer savaşmak zorunda olduğumuz şey kendimiz değil de bir başkasıysa, eğer sevişmek değil savaşmak zorundaysak, ortada büyük bir yanlış var demektir. Bu yanlış bizden başka kimseye yazmaz sevgili okur.


Ne diyorduk doğru insanı konuşurken? Doğru insan olmadan doğru insana rastlayamazsın. Bana bunu ispat eden güzel sevdalara bin selam olsun. Hepsi de doğru insandı. Ben yanlıştım. Bu cümleyi de kendime vurmak, kendimi kötülemek, kendimi aşağılamak için yazmadım. Gerçek mi cesaret mi...? Cesareti seçtiğimde gördüm ben bu gerçeği.


Birgün bir başkasına ve onun dünyasına aşık olursam eğer, o insanla sonsuza varmak isterim herkes gibi. Ama benim aşktan aldığım cesarettir ki sonunda ne olursa olsun "değdi." diyebileyim.

Gerçek

Bugün kendime baktığımda, içimde sürekli sızlayan bazı yaşanmışlıkları bana yaşatan insanlara boca etmiş olmaktan utanıyorum ben. Bedel ödemekse ödedim diyebilme gururunu kendime çok geç yaşatmış olmaktı bu utancın nedeni. "Yaşatan insanlar." derken onları suçlamak için yazmıyorum bu kelime öbeğini.


Ama evet bazen bir şeyler olur ve bunlar insanın canını yakar. Ve olurken ya da biterken can acıtan bu şeyler, bizim kontrolümüzde olup bitmemiştir. Zaten söz konusu ilişkiler olduğunda sırf bu nedenle başkalarını suçlama eğilimindeyizdir. Kendimizi dünyanın mağduru hissetme nedenimiz de budur. İnsanız çünkü. Gerçeğimiz bu. Hem kim demiş ki gerçekleri kabullenmek kolaydır diye?


Her zaman savunduğum şudur; Bir ilişki başlarken de biterken de sorumluk iki kişinindir. Önceki paragrafta yazdığım hiçbir kelime, bu savunduğum ve ölene dek savunacağım düşüncenin karşıtı bir ifade değil. Tam tersine, destekleyen bir ifadedir. Hayatındaki insan senin canını mı yaktı? O insanı hayatına alırken kafana silah dayadıklarını zannetmiyorum sevgili okur. Onun kadar sen de suçlusun demek istiyorum.


Ben de bu nedenle, bazı yaşanmışlıkları yaşattı diyerek o kederi yaşatan insanlara sorumluluk ya da sorumsuzluk yüklemekten utanç duydum işte. Attığım adımların sonuçlarına katlanmaktan kaçınıyorum diye hissettim bu utancı. Kim bana ne çirkinlik yapmış, kim bana ne kötülük saçmış, kim bana gerçekten ne ayıp etmiş hiçbir önemi kalmıyor bu yüzden biliyor musunuz? Ben sırf elimden bir şey gelmedi diye onları körü körüne suçladığımda elimden gelenin en kötüsünü yapmış oluyorum kendim için. Buna inanmışlığımı kalbimde yaşatıp kendimi kandırdığım için de...


O yüzden; kadınsanız, erkekler hakkında yorumlarınıza dikkat edin, eğer erkekseniz, kadınlar hakkında yorumlarınıza dikkat edin. Genellemelerinize neden olan varlıkları seçen sizsiniz. Onları yaşamayı seçen sizsiniz. Bütün kadınlar, bütün erkekler orospudur diyenler, hayatlarına bu orospuları neden alma ihtiyacı duymuş diye merak etmekle kalmaz insanlar, bunu yüzünüze sorarlar çat diye. "O orospuları yaşamaya bu kadar mı muhtaç kaldın da onlara kalbini, kollarını, yatağını açtın?" diye sorarlar... Ve ağzınız götünüze öyle bir döner ki, cevap veremez, ancak ağzınızdan bir kaç cümle sıçmış olursunuz. Haberiniz olsun.


Bir bedel ödemek gerekiyorsa biz ödeyeceğiz. Ondan sonra, gerekiyorsa soracağız bize yaşatılanların hesabını. "Benden insanlara olan inancımı neden çaldın." diye hesap soracağız. "Bundan sonra içimde doğan güzelim duyguları başkalarıyla nasıl korkmadan paylaşacağım ben be amına kodumun göt lalesi?" diye hesap soracağız. Ama yok öyle körü körüne canımız acıdı diye acının sahibine sitem etmek. O hançeri o insanın eline sen vermediysen de o insana güvenip sırtını sen döndün sevgili okur. Acını çekerek bedelini ödeyeceksin. Bu acıyı çekmeye değip değmediği de sana kalmış... O aşk katiline değil...


O ki hep katil olarak kalacak. Sen katiline aşık olarak yok olmuş olacaksın o hikayede. Bir sonraki hikayede sırtını kime dönüp dönmeyeceğin de sana kalmış işte...


Kendimizi kandırmayalım dostlar...

Bütün bu dünya dertlerinin, yaşamak telaşının, var olma çabasının, karmaşanın, derdin ve tasanın birbirine girdiği acılar denizinin karanlığında size haksızlık ettiğine inandığınız insanın yerini ezbere biliyor olmanız, sizin yüreğinizin kabiliyeti. Gerisi kibir, gerisi palavra, gerisi sikimsonik bir şov...


Gerçeğimiz bu... Yaşadığımız her şeyle gurur duymayacağız. Bir daha sırtımızın, dizlerimizin yere gelmesine izin vermez dediğimiz insanlar bizi yanıltacak. Ve kendi dünyalarında ne varsa üzerimize yıkarak sırtımızı, dizimizi yerden kaldırmayacaklar. Üstelik bize ne yaptıklarının, ne yaşattıklarının farkına bile varmadan siktirolup gidecekler başka hayatsızlıklar doğurmaya. Kolumuzu, kanadımızı kırıp, bizi düşürdükleri yere dönüp bakmayacaklar bile... Öyle yanılacağız işte.


Yanılacağız ama hayır, biz yaşadığımız her şeyle gurur duyuyorum palavrasını sıkıp kendimizi kandırmayacağız. İnsanız. Yanlış yapacak, yaptığımız her hatanın bedelini de aslan gibi ödeyeceğiz. Hiçbir yere sığmıyor diye hissettiğimiz acıyla, her yerde fazlalık hissedeceğiz kendimizi. Yeri gelecek, bu hayat bize yerimizi sike sike öğretecek. Eski günlere gömülüp gelen geçen yeni günleri yaşayamayacağız. Ön sözü okunup kenara atılmış bir kitap gibi kaldığımızı hissederek tozlu raflarda, ödeyeceğiz ödememiz gereken bedeli. Uğruna mücadele edilecek bir insan olmadığımızı, sevmeye ve sevilmeye layık olmadığımızı düşünerek, hissederek ve de bir süre buna emin olarak yaşayacağız hayatımızı. İçimizdeki çocuk büyüdü, içimizdeki çocuk hevesi kursağında öldü gitti diye yaslar tutacağız kendimiz için. Bize yaşatılan ve aslında sevgisizlikle dolup taşan sözde sevgiyi dilenmeye muhtaç olacağız çaresizce.


Ölesiye yanılmak, ölesiye yanılmak istemek de bu muhtaçlık olacak... bunun bedelini şerefimizle, namusumuzla, haysiyetimizle ödeyeceğiz sevgili okur. Çünkü tam da orada başlayacak kendimize sevebileceğimiz yeni bir dünya inşa etmek. Biz hiçbir zaman gözlerimiz dolmadan, yutkunmakta zorlanamadan anlatamayacağımız şeyler yaşayıp, sevdiklerimizin bilmek istemeyeceğimiz yanlarını bilmek zorunda kaldığımızda bunlarla gurur duyuyorum diyerek kendimizi avutmayacak, kandırmayacağız.


Nedenselliklerle Devam Edecek ;) Okuyan gözlerinize sağlık.



Bu benim yeni dünyam... Hiç bu kadar yaşamaya hazır hissetmemiştim kendimi.

Comments


bottom of page